kinci Kıbrıs Toplumsal Varoluş Mitingi’ne Destek Çağrısı
28 Ocak tarihinde Kıbrıs’ta, ‘’Toplumsal Varoluş Mitingi’’ adı altında tarihi bir miting düzenlendi. KKTC tarihinin en kalabalık mitingine sahne olan o günden sonra, KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti devletleri arasındaki çarpık ilişkilere dayalı sorun Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşüp, nedense yeni ortaya çıkmış gibi bir anda kaotik bir hal aldı. Halbuki Kıbrıs’ta yaşananlar, yıllardan beri süregelen bir gerçeğin artık bardaktan taşması ve bıçağın kemiğe dayanmasıydı; Kıbrıs’ta yaşananlar, bugün Afrika ve Arap halklarını ve yavaş yavaş da Balkanları sarmakta olan ‘’Artık başkaldırma vakti!’’ haykırışının bir yansımasıydı. İşte bu haykırışın yaşandığı mitinge karşılık, AKP hükümetinden zehir zemberek açıklamalar geldi. Başbakanından bakanlarına, tüm AKP hükümeti, Türkiye’nin Kıbrıs’taki sömürgeci tavrını ortaya koyarcasına aşağılayıcı, hor gören ifadeler kullandılar, iradelerini demokratik bir biçimde ortaya koymak için meydanlara inen Kıbrıslı Türkler için. Peki Kıbrıs’ta neler oluyor ?
80’li yıllardan itibaren KKTC’nin Türkiye’ye bağımlı hale getirilmesi politikaları, bilinçli ve sistematik bir şekilde uygulanıyor Kıbrıs’ta. Politikalar Türkiye hükümetleri tarafından oluşturuluyor ve KKTC’deki işbirlikçileri tarafından hayata geçiriliyor. Önce Özal ‘’Siz turizm yapın, biz sizi domatese boğarız, niye ekeceksiniz?” demişti ve tarımsal üretimi yok etmişti. KKTC tanınmayan bir ülke olduğundan ve turist de direkt gelecek bir uçak bulamadığından, turizm de bitti. Sonra Özal “Dert etmeyin, herkesi memur yapın, uygun konjonktürü bekleyin, biz size bakarız” demişti ve üretimden koparılarak devlet dairelerinde memuriyete mahkum edilen Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin eline bakar olmuş, Türkiye’ye göbekten bağımlı hale gelmişti. ‘’Üretmeyi beceremeyenler’’ diye bilinen Kıbrıslı Türkler, 90’lı yıllara kadar hem üretiyorlar, hem de ürettiklerini ihraç ediyorlardı. Hatta Türkiye’de, uygulanan kotalar nedeni ile ihracatın doğru düzgün yapılamadığı yıllarda, Kıbrıslı Türk toplumu çok çeşitli malları üreten ve ürettikleri ile var olan bir toplum idi. 90’lı yıllara doğru gelindiğinde, üreten bir toplumu kontrol altında tutmanın kolay olmadığını anlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onların KKTC’deki işbirlikçileri, KKTC’nin üretip, gümrüksüz bir şekilde ihracat yapmasını sağlayan Gümrük Antlaşması’nı ihlal edip, meşru ‘’Famagusta Port’’ mührü yerine, insanlara ‘’sizin devletiniz KKTC’dir, KKTC mührü kullanın’’ diyerek, antlaşmaya aykırı olan ve ayrıca da dünyanın tanımadığı KKTC mührünü, Kıbrıslı Türk toplumunun başına musallat ettiler.Bu andan sonra tanınmamış bir devlet olmanın etkisiyle ihracatı gittikçe azalan KKTC,memurlaştırma politikası sonucunda da tamamen üretimden kopmuş ve en sonunda da Türkiye’ye göbekten bağımlı hale getirilmiştir. Merkez Bankası müdürünün Türkiye’den atandığı, polisinin, ülkenin İçişleri Bakanlığı’na değil de askere, yani Türkiye’ye bağlı olduğu bir devletin egemen ve bağımsız olduğunu söylemek, insanları aptal yerine koymaktır.
Bugün ise AKP, politik ve sosyoekonomik olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin boyunduruğu altına sokulan Kıbrıslı Türklere, yaşanan küresel kapitalist krizin faturasını kesmek için kolları sıvamış ve KKTC’deki işbirlikçi hükümetler aracılığı ile halk tarafından ‘’Göç Yasası’’ diye anılan neoliberal uygulamalar paketini uygulamaya koymuştur. Bu paket, elektrik, telefon, havayolları gibi stratejik kurumların özelleştirilmesi (ki milli havayolu çoktan özelleştirildi), maaşlarda astronomik düşüşlere gidilmesi, toplu iş sözleşmelerinin yasaklanması ve sendikal hakların kısıtlanması, eşel mobilin yürürlükten kaldırılması (ki hali hazırda kaldırıldı) gibi maddeleri içeriyor. Bu pakete başkaldıran Kıbrıslı Türklere ise AKP, yıllardır bilinçli şekilde yaratılan bağımlılaştırma politikalarını görmezden gelip ‘’Madem parayı biz yolluyoruz, KKTC’de bizim sözümüz geçecek’’ diyor ve paketin harfiyen uygulanması için, ‘’Kıbrıs Türkü’nü cezalandırmak lazım’’ diyen bir kişiyi de, KKTC’ye büyükelçi olarak atayıp Kıbrıslı Türk halkının iradesini ayaklar altına alıyor. Kıbrıslı Türkler de, hem 28 Ocak’ta verdikleri ‘’Bu memleket bizimdir, biz yöneteceğiz, neoliberal paketinizi reddediyoruz’’ mesajını güçlendirmek, hem de mitingden sonra AKP’nin izlediği sömürgeci, dayatmacı ve aşağılayıcı söylem ve uygulamara karşı ‘’Siz baskıyı arttırdıkça, biz meydanlarda daha da çoğalacağız’’ demek için, 2 Mart’ta Kıbrıs’ta ‘’İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi’’ni düzenliyor. Türkiye ve Kıbrıs halklarını birbirine düşürmeye çalışan egemenlere inat ‘’Bütün halklar kardeştir’’ bilinci ile düzenlenecek olan bu mitinge destek amacı ile, 2 Mart tarihinde Ankara’da, 17:30’da Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı önünde buluşulup, Sakarya Caddesi’ne bir yürüyüş düzenlenip basın açıklaması yapılacaktır. Yürüyüşün amacı, hem 2 Mart günü Kıbrıs’ta yapılacak İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi’ne destek vermek, hem de iki halkın egemenler tarafından birbirne düşürülmeye çalışıldığı bu günlerde, Türkiye ve Kıbrıs halklarının kardeş olduğunu vurgulamak ve ‘’Bağımsız Kıbrıs, bütün halklar kardeştir’’ haykırışını yükseltmektir. Tüm ilerici ve demokrat kesimleri, 2 Mart günü sesimize ses katmaya davet ederiz.
28 Ocak tarihinde Kıbrıs’ta, ‘’Toplumsal Varoluş Mitingi’’ adı altında tarihi bir miting düzenlendi. KKTC tarihinin en kalabalık mitingine sahne olan o günden sonra, KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti devletleri arasındaki çarpık ilişkilere dayalı sorun Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşüp, nedense yeni ortaya çıkmış gibi bir anda kaotik bir hal aldı. Halbuki Kıbrıs’ta yaşananlar, yıllardan beri süregelen bir gerçeğin artık bardaktan taşması ve bıçağın kemiğe dayanmasıydı; Kıbrıs’ta yaşananlar, bugün Afrika ve Arap halklarını ve yavaş yavaş da Balkanları sarmakta olan ‘’Artık başkaldırma vakti!’’ haykırışının bir yansımasıydı. İşte bu haykırışın yaşandığı mitinge karşılık, AKP hükümetinden zehir zemberek açıklamalar geldi. Başbakanından bakanlarına, tüm AKP hükümeti, Türkiye’nin Kıbrıs’taki sömürgeci tavrını ortaya koyarcasına aşağılayıcı, hor gören ifadeler kullandılar, iradelerini demokratik bir biçimde ortaya koymak için meydanlara inen Kıbrıslı Türkler için. Peki Kıbrıs’ta neler oluyor ?
80’li yıllardan itibaren KKTC’nin Türkiye’ye bağımlı hale getirilmesi politikaları, bilinçli ve sistematik bir şekilde uygulanıyor Kıbrıs’ta. Politikalar Türkiye hükümetleri tarafından oluşturuluyor ve KKTC’deki işbirlikçileri tarafından hayata geçiriliyor. Önce Özal ‘’Siz turizm yapın, biz sizi domatese boğarız, niye ekeceksiniz?” demişti ve tarımsal üretimi yok etmişti. KKTC tanınmayan bir ülke olduğundan ve turist de direkt gelecek bir uçak bulamadığından, turizm de bitti. Sonra Özal “Dert etmeyin, herkesi memur yapın, uygun konjonktürü bekleyin, biz size bakarız” demişti ve üretimden koparılarak devlet dairelerinde memuriyete mahkum edilen Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin eline bakar olmuş, Türkiye’ye göbekten bağımlı hale gelmişti. ‘’Üretmeyi beceremeyenler’’ diye bilinen Kıbrıslı Türkler, 90’lı yıllara kadar hem üretiyorlar, hem de ürettiklerini ihraç ediyorlardı. Hatta Türkiye’de, uygulanan kotalar nedeni ile ihracatın doğru düzgün yapılamadığı yıllarda, Kıbrıslı Türk toplumu çok çeşitli malları üreten ve ürettikleri ile var olan bir toplum idi. 90’lı yıllara doğru gelindiğinde, üreten bir toplumu kontrol altında tutmanın kolay olmadığını anlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onların KKTC’deki işbirlikçileri, KKTC’nin üretip, gümrüksüz bir şekilde ihracat yapmasını sağlayan Gümrük Antlaşması’nı ihlal edip, meşru ‘’Famagusta Port’’ mührü yerine, insanlara ‘’sizin devletiniz KKTC’dir, KKTC mührü kullanın’’ diyerek, antlaşmaya aykırı olan ve ayrıca da dünyanın tanımadığı KKTC mührünü, Kıbrıslı Türk toplumunun başına musallat ettiler.Bu andan sonra tanınmamış bir devlet olmanın etkisiyle ihracatı gittikçe azalan KKTC,memurlaştırma politikası sonucunda da tamamen üretimden kopmuş ve en sonunda da Türkiye’ye göbekten bağımlı hale getirilmiştir. Merkez Bankası müdürünün Türkiye’den atandığı, polisinin, ülkenin İçişleri Bakanlığı’na değil de askere, yani Türkiye’ye bağlı olduğu bir devletin egemen ve bağımsız olduğunu söylemek, insanları aptal yerine koymaktır.
Bugün ise AKP, politik ve sosyoekonomik olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin boyunduruğu altına sokulan Kıbrıslı Türklere, yaşanan küresel kapitalist krizin faturasını kesmek için kolları sıvamış ve KKTC’deki işbirlikçi hükümetler aracılığı ile halk tarafından ‘’Göç Yasası’’ diye anılan neoliberal uygulamalar paketini uygulamaya koymuştur. Bu paket, elektrik, telefon, havayolları gibi stratejik kurumların özelleştirilmesi (ki milli havayolu çoktan özelleştirildi), maaşlarda astronomik düşüşlere gidilmesi, toplu iş sözleşmelerinin yasaklanması ve sendikal hakların kısıtlanması, eşel mobilin yürürlükten kaldırılması (ki hali hazırda kaldırıldı) gibi maddeleri içeriyor. Bu pakete başkaldıran Kıbrıslı Türklere ise AKP, yıllardır bilinçli şekilde yaratılan bağımlılaştırma politikalarını görmezden gelip ‘’Madem parayı biz yolluyoruz, KKTC’de bizim sözümüz geçecek’’ diyor ve paketin harfiyen uygulanması için, ‘’Kıbrıs Türkü’nü cezalandırmak lazım’’ diyen bir kişiyi de, KKTC’ye büyükelçi olarak atayıp Kıbrıslı Türk halkının iradesini ayaklar altına alıyor. Kıbrıslı Türkler de, hem 28 Ocak’ta verdikleri ‘’Bu memleket bizimdir, biz yöneteceğiz, neoliberal paketinizi reddediyoruz’’ mesajını güçlendirmek, hem de mitingden sonra AKP’nin izlediği sömürgeci, dayatmacı ve aşağılayıcı söylem ve uygulamara karşı ‘’Siz baskıyı arttırdıkça, biz meydanlarda daha da çoğalacağız’’ demek için, 2 Mart’ta Kıbrıs’ta ‘’İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi’’ni düzenliyor. Türkiye ve Kıbrıs halklarını birbirine düşürmeye çalışan egemenlere inat ‘’Bütün halklar kardeştir’’ bilinci ile düzenlenecek olan bu mitinge destek amacı ile, 2 Mart tarihinde Ankara’da, 17:30’da Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı önünde buluşulup, Sakarya Caddesi’ne bir yürüyüş düzenlenip basın açıklaması yapılacaktır. Yürüyüşün amacı, hem 2 Mart günü Kıbrıs’ta yapılacak İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi’ne destek vermek, hem de iki halkın egemenler tarafından birbirne düşürülmeye çalışıldığı bu günlerde, Türkiye ve Kıbrıs halklarının kardeş olduğunu vurgulamak ve ‘’Bağımsız Kıbrıs, bütün halklar kardeştir’’ haykırışını yükseltmektir. Tüm ilerici ve demokrat kesimleri, 2 Mart günü sesimize ses katmaya davet ederiz.