Kuzey Kıbrıslı emekçiler, 28 Ocak'ta gerçekleştirdikleri genel grev ve 50 bin kişilik mitingle AKP'ye "One Minüt" dediler. "Toplumsal Varoluş Mitingi" adını koydukları mitingle, Kıbrıs halkı olarak toplumsal varoluşlarına sahip çıkmak isteyen, AKP eliyle Kıbrıs halkına dayatılan neoliberal yıkım paketlerine ve Ankara'dan atanan heyetlerin Kıbrıs halkının tepesine dikilmesine dur diyen emekçilerin mesajı netti: "Ankara ne paranı, ne paketini, ne de memurunu istemiyoruz!".
Kıbrıs halkı kendi geleceğini kendisinin belirleyeceğini haykırırken, Türkiye'de düzen partilerinin ve başta AKP'nin özgürlükçü, demokrat maskelerini bir bir düşürmeye devam ediyor. Mısır'da Mübarek'i halkın sesine kulak vermeye çağıran Erdoğan, kendi hükümetinin Kuzey Kıbrıs halkına dayattığı neo-liberal, sosyal yıkım paketine ve TC'nin görevlendirdiği teknik heyetin Kuzey Kıbrıs halkının siyasi iradesini ayaklar altına almasına karşı çıkan emekçilere kulaklarını tıkıyor. "Beslemeler susun!" diye tepinip yerleri dövüyor; KKTC Cumhurbaşkanı'na, savcılarını göreve çağırdığı gibi "gereğini yapın" diyor. Tekel işçileri hakkında söylediği yalanları, Kıbrıslı emekçiler için de söylemekten geri kalmıyor. "Yunanistan'ın adada ne işi varsa biz de aynı şey için oradayız" diyerek, Kıbrıs'ta yürütülen militarist, emperyalist, sömürgeci politikaları açığa vuruyor. Diğer düzen partileri de "Kıbrıs milli davamızdır" edebiyatı yaparken, AKP'yi salt "besleme" dediği için, Kıbrıs halkını rencide ettiği için eleştiriyor. Yoksa Kıbrıs halkının, o gün genel grev yapan emekçilerin, sokağa çıkan 50 bin kişinin ne dediği umurlarında bile değil.
Bugün dayatılan neoliberal yıkım paketleri, özelleştirmeler ve Kıbrıs halkının "Göç yasası" adını verdiği tasarıyla Kuzey Kıbrıs'ın emekçiler için yaşanmaz hale getiriliyor olması, Türkiye'ye karşı yapılan eylemlerin çıkış noktası oldu. Yıllardır Kuzey Kıbrıs'ı kumarhane ekonomisine dönüştüren politikalar, Türkiye'den Kıbrıs'a yerleştirilen nüfusla adanın demografik yapısının bozulması ve 60 bin kişiye yakın ordu gücüyle ve bürokratlarla Kıbrıs halkının siyasi iradesinin bağlanması bugün Kıbrıs halkının "Toplumsal Varoluş" mücadelesi başlatmasının temel nedeni. Artık bıçak kemiğe dayanmış durumda. Kıbrıslılar geleceklerine sahip çıkmak için, Kıbrıs'ta kendi kaderlerini belirleyebilmek için sokağa indiler. Bu süreç artık geri döndürülemez.
Türkiye'den adaya yönelik çıkışlar ve saldırgan üslup ise 28 Ocak'taki eylemde açılan küfürlü pankarta bile geniş kesimlerin sahip çıkmasını beraberinde getiriyor. Kuzey Kıbrıslı emekçiler, hem Türkiye'deki emekçileri, devrimcileri, hem de Kıbrıslı Rum emekçileri dayanışmayı yükseltmeye çağırıyorlar ve 3 Mart'ta Ankara'ya daha gür bir sesle, daha büyük bir mitingle "Çek git!" demek için hazırlanıyorlar. Amaçları, neoliberal yıkım paketlerine karşı emekçilerin ortak mücadelesini büyütmek ve Kuzey Kıbrıs'ı yaşanmaz hale getiren TC devletine karşı "Kıbrıs Kıbrıslılarındır" demek.
Önümüzdeki süreçte Kıbrıs konusu Türkiye'de siyasi gündemi meşgul etmeye devam edecek. Çünkü Türkiye'de, AKP iktidarı da, her türden düzen içi muhalefeti de Kıbrıs halkının konuştuğu dilden konuşmuyor, Kıbrıs halkının derdini anlayamıyor. Kuzey Kıbrıslı kurtarıldığına inanmıyor; Türkiye'de düzen partileri hala milli dava" edebiyatından bir adım öteye gidemiyorlar. 60'larda birlikte mücadele eden Türk ve Rum emekçilerine yönelik saldırılar düzenleyen, milliyetçilik zehrini adaya zerk eden devlet beslemesi faşistler, bugün yine "Toplumsal Varoluş" mücadelesi veren Kıbrıslılara diş gösteriyorlar.
AKP bütün bu restleşmelerin üstüne, Kıbrıs'ta hiç sevilmeyen, AKP'nin hazırladığı yıkım paketlerinin yürütücüsü Teknik Heyet Başkanı Halil İbrahim Akça'yı Lefkoşa Büyükelçisi olarak atıyor. Sömürge valisinin, pardon büyükelçinin değişikliği, Kıbrıs halkının siyasi taleplerinin hiçe sayıldığını, Ankara'nın "Kıbrıs'ta benim dediğim olur" tavrını alenen gözler önüne seriyor. Cemil Çiçek Efendi boyuna Kuzey Kıbrıs'ı batmakla korkutmaya çalışıyor. Dediği aslında "bizim paketleri kabul edeceksiniz, başka çareniz yok, biz yardım etmezsek hiçsiniz", sanki Kuzey Kıbrıs'ta bugün kurulu düzenin sorumlusu Türkiyeli egemenlerin iktidarı değilmiş gibi.
Bugün Türkiye'de emekçileri torbaya koyan AKP, Kıbrıs halkını da aynı torbaya sokmaya çalışıyor. Ancak Kıbrıs halkı çareyi mücadelede görüyor. Geleceğini ellerine almak için mücadelesini yükselten Kıbrıslı emekçilerle dayanışmak da Türkiyeli işçi, emekçilerin görevi olarak önümüzde duruyor. Mücadelenin yükselmesi için Kıbrıs halkına omuz vermek zorundayız. Bugün Kıbrıs'ın kaderini Türk'üyle, Rum'uyla, Kıbrıs halkı belirleyecekediyebilirsek, kazanan biz olacağız, işçi sınıfı olacak, Kıbrıslı emekçiler olacak.
http://www.bolsevik.org/1379.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder